Lohusalık Psikolojisi ve Anne Sütünün Önemi

0 107

Doğanın kanunu bu ya, doğarsın, büyürsün ve kendi yuvanı kurar, kendi çocuklarını dünyaya getirirsin fakat İşin gerçeği böyle yazıldığı kadar kolay değil işte.

Hani “anne, ben nasıl dünyaya geldim”… sorusu vardır ya meşhur, çocukların annelerine sordukları, bizimde ne cevap vereceğimizi şaşırdığımız. Aslında o sorunun cevabı, çocuklarımıza anlattığımız kadar basit ve düz değildir, oldukça meşşakatli bir mucizedir.

Kendimde bir anne olarak, bu dönemden geçtiğim için, zorluklarını ve güzelliklerini, iyi bildiğimi düşünüyorum. Düşünsenize, 9 ay karnınızda taşıdığınız yavrunuz için neler vermezsiniz şu hayatta, nelerden vazgeçebilir, ne imkansızlıkları bile imkânlı kılarsınız uğurlarında. O’nu içinizde hissettiğiniz, varlığını bildiğiniz, o ilk andan itibaren, mucizeye şahit olma yolu başlamış demektir. Uzun, yorucu, belki sıkıntılı ama sonunda onu kollarınıza alacağınız anı düşündüğünüzde, içinizi kaplayan sevinç, tarifi imkansız bir duygudur. Yalnız bu sevinç, doğumla birlikte, yerini endişe ve yetersizlik hissine bırakır.

Bebeğiniz doğmuştur artık, kollarınızın arasındadır, öpebilir, sevebilir, karnını doyurabilir, uyutabilirsiniz ama kolay değil öyle. Acaba sütüm yetecek mi?… acaba mememi tutabilecek mi?…ya tutmazsa… kilo alması lazım, mama vermek istemiyorum, yetmeliyim ona düşüncesi, her geçen gün, sizden birşeyler daha alıp götürür. Stres, kaygı, düşünce, uykusuzluk, bir de yeni doğum yapmış olmanın verdiği sancılar eklenince buna, LOHUSALIK gerçeği sancılı bir sürece dönüşür.

Adeta kendinizi bile tanıyamaz hale gelirsiniz. Aynaya baktığınızda gördüğünüz insan sizi şaşırtır. Şerbetler mi içmezsiniz, tatlılar mı yemezsiniz, sırf süt olsun diye… kiloların biri, ikisi üstünüze bindikçe, kaygı daha da fazla artmaya başlar. Bir kadın hangi durumda olursa olsun, kendini iyi görmek ister çünkü, göremeyincede… gerisini varın siz düşünün.

Lohusalık psikolojisi gerçekten vahim bir durum, bu bir kaç ayı alır doğumdan sonra, aradan geçen aylar sonunda, bir de bakmışsınız ki eski benliğinizden sıyrılmış, ferahlamış, rahatlamış bir siz varsınız artık.  Çünkü doğa kanunu bu… insan fizyolojisi bu, vücut o süreç içerisinde öyle hormonlar salgılıyor ki, siz bile sizlikten çıkıyorsunuz. Süreç bitiminde ise yeniden doğan bir siz.

Anne sütüne gelince, hani şu ilk aylarda kafanıza çok taktığımız… aslında takılmayacak gibi de değil, anne sütü Allah’ın bize bahşettiği en güzel mucizelerden biri. Doğurabilme yetimizden sonra ki en güzel şey. Bebeğinizle bir bütün olmanız, aranızdaki sevginin gelişmesi, bebeğin zekâsı, kemik gelişimi, kısacası sağlığı, geleceği için oldukça önemli bir konu. İçerisinde hem annenin beslendiği gıdalarda aldığı mineral ve vitaminler, hem de su oranı yüksek olan, anne sütü bebeklerimiz için eşsiz bir besin. Ayrıca emzirebilmek hem anne, hem de bebek için, yüksek motivasyon sağlayıcı bir unsur. Anne emzirebildiği için, mutluluk hormonu sağlıyor vücut, bu hormon salgılandıkça da daha çok emziriyor, çünkü anne sütü denen şey, emzirdikçe çoğalıyor, kişi kendini rahat hissettikçe, mutlu hissettikçe çoğalıyor. Bebekte zaten içgüdüsel olarak emme refleksini biliyor ve meme emdikçe rahatlıyor, dış dünyaya alışma sürecini kısaltıyor, anneye karşı güven oluşuyor ve uyumasını kolaylaştırıyor.

Tabi anne sütünün olmadığı, yetemediği durumlarda da dışarıdan bir takım takviyeler yapma yoluna gidilebilir ama yine de bu anne sütünün yerini tutmayacaktır.

Uzun lafın kısası, ANNE olmak eşsiz, mcizevi bir olay, dünyanın en güzel şeyi. Canından bir can yaratmak, daha doğrusu, meydana getirmek. Umarım bu duyguyu yaşamayan hiç bir hemcinsim kalmaz. Bebeklerimizi güle güle büyütmek dileğiyle…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.